10 Eylül 2019 Salı

Ürdün Yolculuğu


Her erkek, uzun siyah namlusu başlarının arkasından yukarı uzanan tüfekler taşıyor —deveciler, küçük tarlalarda çalışan köylüler ve hatta tepelerde keçi sürülerine çobanlık eden erkek çocukları. Mavera-i Ürdün, herkesin kendi kendisinin polisi olduğu bir çöl.

İşçiler hiç bir telaşa düşmeden Roma amfiteatrındaki çöpleri temizliyor. Abdullah onu, cılız nehrin kıyılarında yapılan oyunları kalabalıkların tezahüratlar arasında izlediği günlerdeki haline getirebilmeyi ummuyor. Fakat şu anda yapılacak olan şey, yıpranmış sanatsal güzelliğinin üstünü ör- ten toz toprak ve çöpün temizlenmesi.

Benzer kazı çalışmaları Amman'ın birkaç kilometre dışındaki Meşatta Sarayı'nın daha büyük kalıntılarında da yapılacak. Başka işçiler caddeleri genişletip ülkede yollar inşa ediyorlar.

Hicaz Demiryolu'nun en işlek bölümü Şam'dan güneye uzanan kesimi ve Amman bu güzergâhta bir istasyon. Ne var ki ülkenin gelişmesini sağlayacak yeterli parası yok ve çölle ezeli mücadelede başarı şansı çok az. Yüzölçümü sadece 41.500 kilometre kare; nüfusu ise göçerler hariç 400.000-500.000 dolarlık bir gelire karşın ülkenin yıllık bütçesi toplam 1.040.000 doları buluyor ve aradaki farkı Britanya kapatıyor. Bu, Araplara yönelik politikayı sürdürmek amacıyla yapılan çok sayıdaki yardımdan biri.

Misi Ürdün, civardaki bölgelerden gelen sürgünler ve firariler için de bir sığınak. Uzun bir deve yolculuğu onları Mavera-i Ürdün'e getirinceye kadar geceleyin Şam'dan ve Fransız manda yönetimi altındaki diğer şehirlerden sessizce ayrılıp, dost aşiretlerin yardımıyla çölü geçiyorlar. Bazıları pasaport çıkartıp Filistin ya da Mısır'a geçiyor, bazıları da bu çöl krallığında kalarak ülkelerine dönmek için gün sayıyor.

Burası bereketli bir memleket ve kendisi de çöl ile şehrin garip bir karışımı olan Abdullah, buranın refaha kavuşmasını sağlayabilir.

“Biz bu krallığa Mavera-i Ürdün denmesini istemiyoruz, çünkü onu Filistin, Mezopotamya ve Hicaz ile birlikte Büyük Suriye'nin sadece bir parçası sayıyoruz” dedi bir gün, çöle uygun kraliyet giysilerinin verdiği pitoresk hava içinde çadırında otururken. “Biz Araplar, saraylarımızı ve şehirlerimizi kaybettik ve atalarımızın yaptığı gibi çadırlarda yaşıyoruz. Araplar her zaman özgür olmuşlardır ve bize ait olan ülkeyi geri alabileceğimiz zamanı bekleyerek, özgür olmaya devam edeceğiz. Suriye'nin bu bölümü Arap davasına karşı sorumluluklarından hiç geri kalmadı; fırsat çıktığında da üstümüze düşeni yapmaya hazır olacağız.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder