30 Eylül 2019 Pazartesi

Çin'de Olimpiyatçılar


Çinli atletlerin Atlanta Olimpiyat Oyunları'nda elde ettiği başarılar, Çin'deki yarışma sporlarının yüksek düzeyini ortaya koymaktadır.

Çinli atletler, bir çok yarışma sporu dalında oldukça başarılıdır. 1981'den bu yana Çin dalış takımı, dünyada liderliği elinde tutmaktadır. Atlanta Olimpiyat Oyunları'nda Çinli dalış sporcuları üç altın, iki gümüş ve bir bronz madalya kazanmışlardır. Bunlar arasında Fu Mingxia, kadınlar tramplen ve platform dalışı alanında iki altın madalya kazanarak Olimpiyat Oyunları tarihinde kadınlar dalış alanında tek "çift altın madalyalı" sporcu ünvanını kazanmıştır.

Çin masa tenisi oyuncuları, parlak becerilerini daha da geliştirerek erkek ve kadınlarda tekli ve çiftli branşlardaki dört altın madalyanın tamamını kazanmışlardır. Bunlar arasında tek kadınlar şampiyonu olan Deng Yaping, büyük başarılar elde etmiştir. Bu, onun 1989 yılından bu yana kazandığı 14'üncü dünya şampiyonluğu olmuştur. Daha önce Dünya Masa Tenisi Şampiyonaları'nda, Dünya Kupası Şampiyonaları'nda, Olimpiyat Oyunları'nda altın madalyalar kazanmıştır. Çinli atletlerin Atlanta Oyunlarında dört dünya rekoru kırdığı halter ala- nında da büyük başarılar elde edilmiştir. Bunlar arasında Zhan Xugang, üç rekor kırarak, Atlanta oyunlarında benzeri olmayan bir başarıya imzasını atmıştır. Jimnastikte altın madalya kazanan Li Ning'den sonra Li Xiaoshuang erkeklerde genel birinciliği elde etmiştir. "Doğunun büyüleyici ceylanı" olarak adlandırılan orta ve uzun mesafe koşucusu Wang Junxia, kadınlar 5,000 metre yarışında altın ve kadınlar 10.000 metre yarışında gümüş madalya kazanmıştır. Çinli atletler ayrıca yüzme, atıcılık, kadınlar beyzbol ve erkekler basketbol dallarına da damgalarını vurmuşlardır.

29 Eylül 2019 Pazar

Çin'in Bilimsel Alanda Kalkınması


10 yıllık "kültür devrimi" döneminde bilimsel araştırmaların kesintiye uğraması nedeniyle Çin ve gelişmiş ülkeler arasında bilim ve teknoloji alanındaki fark tekrar açılmıştır.

1976'dan sonra Çin, başlıca tarım, sanayi, ulusal savunma ile bilim ve teknolojinin modernleştirilmesini amaçlayan yeni bir tarihi döneme girmiştir. 1978'de önceliği tarım, enerji, malzemeler, bilgisayar, lazer, uzay teknolojisi, yüksek enerji fiziği ve genetik mühendisliğine

veren "1978-1985 Ulusal Bilimsel ve Teknolojik Kalkınma Planı'nın hazırlanması için 6.000 temsilcinin katıldığı bir ulusal bilim konferansı düzenlenmiştir. Toplantının hemen ertesinde çok sayıda bilimsel araştırma kuruluşu, deney ve test merkezi ile bilimsel ve teknolojik kurum kurulmuş veya yeniden faaliyete geçirilmiştir.

1985'te devlet, ekonomik yapısal reform gereksinimlerinin karşılanması için "Bilimsel ve Teknolojik Sistemin Islahı Kararnamesi"ni yayınlamıştır. Bu yapısal reform, bilimsel ve teknolojik çalışmalara yeni bir güç katmıştır. Bugün, bilim ve teknoloji alanındaki çalışmaların yüzde 80'den fazlası ulusal ekonomik kalkınmaya yöneliktir.

Büyük ve orta ölçekli sınai işletmelerin bir çoğu, teknoloji geliştirme organlarına sahiptir. Sadece 1995'te 80,000'i aşkın proje gerçekleştirilmiştir.

Ulusal Ekonomik ve Sosyal Kalkınma için Dokuzuncu Beş Yıllık Plan ve 2010 Yılı için Uzun Dönemli Hedeflere göre, Çin, ülkenin bilim ve teknolojiye dayanarak kalkınması stratejisini izlemektedir. Bilim ve teknolojideki ilerleme hızlandırılırken bilimsel gelişme ve ekonomik yapılanma, birlikte planlanacaktır. Başlıca amaçlar şöyledir: (1) Piyasa gereksinimlerinin karşılanması, teknoloji ve ürünlerin gelişiminin güçlendirilmesi, bilimsel ve teknolojik başarıların ticari ve sınai alanlarda uygulanması ve ekonomik ve sosyal kalkınmada karşılaşılan önemli ve temel teknoloji sorunlarının çözülmesine öncelik verilmesi. (2) Yüksek teknoloji ve ilgili sanayilerin hızla geliştirilmesi, elektronik bilgi, biyoteknoloji, yeni malzemeler, yeni enerji, uzay ve havacılık ve okyanus bilimi alanlarında yüksek teknoloji geliştirilmesine öncelik verilmesi, uluslararası gelişmiş düzeylere ulaşılması veya yaklaşılması. (3) Temel bilimsel araştırmaların güçlendirilmesi ve dünyadaki gelişmiş bilimsel düzeylerin yakalanması, temel projelere öncelik verilmesi ile Çin'in üstünlüklere sahip olduğu alanlarda önemli ilerlemeler sağlanması için gayret gösterilmesi.

28 Eylül 2019 Cumartesi

Çin İthalat ve İhracat


• İthalat ve İhracat 1995'te Çin'in ithalat ve ihracatının toplam hacmi 1978'e göre 13.6 kat artarak 280.85 milyar dolara (148.77 milyar dolar değerinde ihracat ve 132.08 milyar dolar değerinde ithalat) ulaşmıştır. Çin'i in 1978 yılında 32'inci sırada olan dünya ücret hacmindeki yeri 11'inci sıraya yükselmiştir. İhraç ürünleri içinde sınai mamul ürünlerin payı, 1978'deki yüzde 46.5 iken 1995'te yüzde 85.6'ya çıkmıştır. İlk ürünlerin 1978'de 53.5 olan payı ise 1995'te yüzde 14 4'e düşmüştür. ithal mallar içinde sınai mamul ürünlerin oranı, yüzde 80 dolayında kalmıştır. 1995'te Çin'in ithalat ve ihracat özellikleri şöyle olmuştur: |. İthal ve ihraç ürünleri yapısının daha uygun hale getirilmesi. Ihraç ürünleri içinde elektro-mekanik ürünlerin hacmi, tekstil ürünlerinin hacmini aşarak Çin'in en büyük ihraç ürünü sektörü haline gelmiştir. Sınai mamul ürünlerin toplam ithalat içindeki payı bir önceki yıla göre yüzde 4.2 oranında azalırken ithalattaki artış hızı, önceki yıllara göre daha düşük olmuştur. 2. İşlenmiş ürünlerin ithalat ve ihracat hacmi artmış, takas ticareti ise azalmıştır. 3. Yabancı sermayeli işletmeler, Çin'in dış ticaretindeki artışın temel dayanağı haline gelmişlerdir. 1995 yılında Çin'in dış ticaretinde elde edilen net gelirin yarısı yabancı sermayeli işletmeler tarafından oluşturulmuştur. 4. Çin'in dış ticaret ortaklarında sürekli bir artış olmuştur. Çin'in dış ticaret ortakları, 1994 yılında 221 ülke ve bölgeden oluşurken bu sayı 1995'te 227'ye yükselmiştir. Japonya hala Çin'in en büyük ticaret ortağıdır ve toplam ikili ticaret hac- mi 1995 yılında bir önceki yıla göre yüzde 19.9 artarak 57.47 milyar dolara ulaşmıştır. Çin'in öteki başlıca ticaret ortakları arasında Hong Kong, Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği, ASEAN, Tayvan Eyaleti ve Kore Cumhuriyeti bulunmaktadır.

1995'te Çin hükümeti ilk kez dünyanın şu andaki yıllık ticaret hacminin yedide birini oluşturacak büyük bir ithalat planını açıklamıştır. Çin'in toplam ithalatı bu yüzyılın sonuna kadar 1.000 milyar dolara ulaşacaktır. Bu plan, gelecek beş yıl içinde Çin'in ekonomik yapılanma için büyük bir potansiyele sahip olduğunu göstermektedir.

27 Eylül 2019 Cuma

Çin Elektronik Bilgi Sanayi


Elektronik Bilgi Sanayi Çin, 1956'da bilgisayar geliştirme faaliyetlerini başlatmıştır. 1980'lerin ortasından bu yana her türlü uzmanlık alanına, oldukça büyük bir hacme ve ekonomik ve teknik güce sahip olan ve ulusal ekonominin kalkınmasında çok önemli bir yer işgal eden yeni bir sanayi haline gelen elektronik bilgi sanayiinin gelişimini desteklemek için devlet tarafından on milyarlarca yuan tutarında yatırım yapılmıştır. Radar, haberleşme, seyrüsefer, bilgisayarlar ve yazılım, radyo, televizyon ve temel elektronik ürünler dahil olmak üzere bir kaç üretim kategorisi bulunmaktadır. Şu anda, elektronik bilgi sanayii özellikle Guangdong, Shanghai, Jiangsu, Beijing, Fujian, Zhejiang, Hubei, Shandong, Tianjin, Liaoning ve Sichuan'da büyük bir gelişme içindedir.

1979'dan bu yana Çin'deki elektronik bilgi sanayii, yüksek bir hızda gelişerek aşağıdaki rakamlarla kanıtlandığı gibi yeni bir aşamaya girmektedir: 1. 1995'te bu sanayinin üretimi 245.7 milyar yuana ulaşarak ihracattan 17 milyar dolar gelir elde edilmesini sağlamıştır. 2. Farklı ürünlerin üretimi büyük ölçüde artmıştır. Aynı yıl içinde 16.35 milyon kanallık program kontrollü santral, 5.52 milyar yarı iletken entegre devre, 836.000 küçük bilgisayar, 20.577 milyon renkli TV ve 14.385 milyon siyah beyaz TV üretilmiştir. 3. Ulusal ekonomik yapılanmanın çeşitli alanlarında çok sayıda elektronik bilgi ürünü uygulanmıştır. Bilgisayarlar ve mikroelektronik teknikler, demiryolu ulaştırma, elektrik enerjisi, sınai kontrol, tarım, yayıncılık ve matbaacılık, ve kitle haberleşme araçlarında yaygın olarak kullanılmaktadır. Bunlar sadece idari ve teknik düzeyleri değil, aynı zamanda ürünlerin kalitesini ve çalışma şartlarını da iyileştirmektedir. 4. Bilgi danışma ve teknik hizmetlerden oluşan üçüncül sanayi hızla gelişmiştir.

26 Eylül 2019 Perşembe

Çin - Makina İmalat Sanayi


Makina İmalat Sanayii (Çin'deki makina imalat sanayiinin ürettiği ürünler arasında tarım makinaları, mühendislik makinaları, aletler ve sayaçlar, genel petrokimya makinaları, ağır madencilik makinaları, tezgahlar, elektrikli mühendislik donanımı, yataklar, ana aletler, gıda ambalaj makinaları ve otomobiller bulunmaktadır. Çin, 1995'te 394 900 metal kesme tezgahı, 63,300 büyük ve orta büyüklükte traktör, 27.656 milyon kw'lik enerji üretim donanımı ve 1.4527 milyon otomobil üretmiştir.

Geçmişte Çin'in makina sanayii, bir kaç kıyı kentine dağılmıştı ve çoğunlukla çok basit ürünler imal ediyordu. Bugün ise ekonomideki en büyük sanayidir ve ülkenin öteki sanayilerine büyük yüksek fırınlar, büyük sürekli levha ve kütük demir döküm makineleri, büyük soğuk ve sıcak haddelenmiş levhalar için çift hadde tezgahları, büyük dikişsiz çelik boru merdaneleri, 600.000 kw ve 300.000 kw elektrik jeneratörleri, 220.000 v (veya üzerinde) nakil ve dönüştürme birimleri, büyük açık kömür madenlerinde sürekli ve yarı sürekli maden çıkarma işlemleri için komple donanım, üç ile beş milyon ton yıllık kapasiteye sahip komple kömür yıkama tesisleri, büyük suni gübre fabrikaları için temel donanım (yıllık 800,000 ton üretim kapasitesine sahip hidrolik ayırma donanımı, yıllık 300.000 ton kapasiteye sahip sentetik amonyak donanımı, yıllık 520.000 ton kapasiteli üre donanımı ve günde 1.6 milyon metre küp gaz üretimi için komple donanım takımları gibi), petrol ve sismik arama donanımı, 4,500-6.000 m petrol sondajları, yıllık 2.5 milyon ton kapasiteli petrol rafinerileri, günde 700-2.000 ton çimento üretim kapasitesine sahip harici  fırın ayrıştırma üretim hatları için komple donanım takımları, günlük 300 ila 500 ton eritme kapasitesine sahip dökme cam tesisleri, metro ve elektrikli trenler için komple donanım takımları, elektrikli lokomotifler ve dizel lokomotifler yanısıra dijital kumandalı tezgahlar, program kumandalı telefon santral 127 leri, çiftlik ve hayvancılık makineleri, otomobiller, otobüsler, ağır görev kamyonları, çeşitli tipte özel taşıtlar, 150.000 tonluk tankerler ve dökme yük gemileri, konteyner gemileri. çok amaçlı gemiler ve yolcu gemileri gibi çeşitli yüksek düzeyde donanım sağlama kapasitesine sahiptir.

Çin'in ihracatının temel taşlarını oluşturan makine ve elektrikli ürünler, 1995 yılında 43.86 milyar dolar döviz girdisi sağlamıştır. Çin, makine ve otomobil sanayilerinin 1996 ile 2000 yılları arasında geliştirilmesine ilişkin bir planı uygulamaya koymuştur. Bu plan, geliştirme kapasitesi ve ürünlerin kalitesinin artırılması yanısıra rekabet kabiliyetinin güçlendirilmesi için tanınmış markalı ürünlerin oluşturulması üzerinde yoğunlaşmaktadır.

25 Eylül 2019 Çarşamba

Çin Ekonomik Yapılandırılmaları


Çin Komünist Partisi (ÇKP) 11'inci Merkez Komitesi'nin 1978 sonunda yapılan üçüncü Toplantısında Çin'in ekonomik sisteminin yeniden yapılandırılması kararı alındı. Reform, ilk önce taşrada başladı.

İlk adım, ücreti üretime bağlayan sözleşmeli aile sorumluluk sistemi ile merkeziyetçilik ve ademi merkeziyetçiliğin birleştirilmesini içeren iki katmanlı bir yönetim sisteminin uygulanmasıydı. Merkeziyetçiliğe ve tahsise dayalı tarımsal ve yan ürün alımlarına aşamalı olarak son verildi ve bir çok tarımsal ve yan ürünün fiyatları üzerindeki denetimler hafifletildi. Uzmanlaşmış, ticarileşmiş ve sosyalleşmiş bir kırsal ekonominin oluşması için kırsal sınai yapı yeniden düzenlendi. Kasaba ve köy işletmeleri hızlı bir şekilde kuruldu ve kırsal kesimdeki ihtiyaç fazlası işçilere, toprağı sürmekten başka işler verildi. Kırsal kalkınmadaki pürüzsüz ilerleme, bütün ekonomik sistemin yeniden yapılandırılması için olumlu koşullar yarattı ve deneyim kazandırdı. Ekim 1984'te ÇKP 12'inci Merkez Komitesi üçüncü Toplantısında kabul edilen Ekonomik Sistemin Yeniden Yapılandırılması Kararı, Çin'in ekonomik sisteminin reformunun bir kentsel merkezli aşamaya girdiğinin habercisi oldu. Bu reform, başlıca aşağıdaki hedefleri kapsamaktaydı. Mülkiyet yapısında değişiklik yapılması. Kamu mülkiyetini egemen mülkiyet biçimi olarak kabul eden Çin, genel sosyalist ekonomi içinde çeşitli mülkiyet sistemlerinin geliştirilmesini teşvik etmektedir. 1995'te devlete ait teşebbüslerin toplam sınai üretim değeri içindeki payı 30.9 oldu. Bu oran 1978'de yüzde 77.6 düzeyindeydi. Kollektif mülkiyete tabi teşebbüslerin payı ise 1978'deki yüzde 22.4'ten 1995'te yüzde 42 8'e yükseldi. Bireysel, özel ve yabancılara ait teşebbüslerin toplam payı ise yüzde 26.3 oldu. 2. Devlete ait teşebbüslerin karar verme yet- kisinin artırılması ve güçlendirilmeleri. İlgili devlet yasaları ve yönetmeliklerine uyulması koşulu ile devlete ait teşebbüslerin karar verme yetkisi, üretim planları, ürünlerin satın alınması ve pazarlanması, fiyatlandırma, teşebbüs tarafından alıkonulan paraların kullanılması, mülklerin satışı, işgücü ve personel, ücret ve ikramiyelerin belirlenmesi ve ekonomik koordinasyon konularında artırıldı.

23 Eylül 2019 Pazartesi

Çin Ekonomik Sistemin Yapılandırılması


Ekonomik Sistemin Yeniden Yapılandırılması 1950'lerden itibaren Çin, yüksek düzeyde merkeziyetçiliğe dayanan bir planlı ekonomi uyguladı. Söz konusu dönemde bu sistem, ülkenin mali ve maddi kaynakları ve teknolojik güçlerini önemli projelere tahsis ederek, kaynakların akılcı dağıtımını sağlayarak, bölgesel ekonomiler arasında yeniden denge kurarak ve sanayileşme için bir temel oluşturarak ekonomik ve sosyal kalkınmada etkin bir rol oynamıştır. Ancak ekonomik kalkınmanın kapsamının sürekli genişlemesi ve ekonomik yapının giderek daha karmaşık bir hal alması nedeniyle bu ekonomik sistemin kusurları giderek belirgin hale gelmiştir. Kamu mülkiyeti düzeyinde tek yanlı artışlara dayalı politika, Çin'in ilk aşama sosyalizmindeki üre- tici güçlerin gelişme düzeylerine uymamıştır. Hükümet ve teşebbüsler arasında görev ve sorumlulukların ayrımı açık bir şekilde yapılmamıştı ve devlete ait teşebbüsler, yönetimde bağımsızlığa sahip değillerdi. Ekonomideki planlı ayarlamalara ağırlık verilirken değer kanunu ve piyasanın rolü ihmal edildi. Ekonominin yönetimi için büyük ölçüde idari araçlara başvurulurken ekonomik teşvikler ve yasaların kullanımı gibi dolaylı düzenleyici araçlar gözardı edildi. Dağıtımda, "herkesin aynı büyük tencereden yemek yemesi" ilkesi çerçevesinde körükörüne eşitlik politikası izlendi. İşçiler, teşebbüslerinin başarısına, kar veya zarar ettiğine bakılmaksızın aynı ücreti aldılar. Bu eksiklikler, üretici güçlerin gelişmesini engelledi. Bu nedenle Çin'in ekonomik kalkınması için planlı ve sistemli bir ekonomik yeniden yapılanmanın büyük önem taşıdığı anlaşıldı.

22 Eylül 2019 Pazar

Çin Merkezi Askeri Komisyon Merkezi


Merkezi Askeri Komisyon Merkezi Askeri Komisyon, ülkenin ana askeri organıdır ve silahlı kuvvetlerinin komutanıdır. Çin HalknCumhuriyeti'nin silahlı kuvvetleri, Çin Halk Kurtuluş Ordusu, Çin Halk Silahlı Polis Gücü ve Milislerden oluşmaktadır. Halk Kurtuluş Ordusu'nun başlıca görevleri arasında ulusal savunmayı güçlendirilmek, yabancı saldırılara karşı koymak, anavatanı savunmak ve kalkındırmak ve halka hizmet etmek için çok çalışmak bulunmaktadır. Silahlı Polis Gücü'nün başlıca görevleri ise sınırların korunması, koruma görevlerinin ifa edilmesi ve kamu güvenliğinin sürdürülmesidir. Milis gücü, normal üretim faaliyetlerini sürdüren kitlelerin silahlı gücüdür.

Merkezi Askeri Komisyon, bir başkan, başkan yardımcıları ve öteki üyelerden oluşmaktadır. Başkan, UHK tarafından seçilmektedir ve UHK ve Daimi Komitesi'ne karşı sorumludur. Başkan yardımcıları ve öteki üyeler ise başkan tarafından aday gösterildikten sonra UHK tarafından seçilmektedir. Şu andaki başkan Jiang Zemin'dir.

21 Eylül 2019 Cumartesi

Çin'de Dinler


• Din Çin,din açısından büyük çeşitliliğe sahip bir ülkedir ve 100 milyonun üzerindeki kişi çeşitli dinlere inanmaktadır. Başlıca dinler arasında Budizm, İslam, Katoliklik, Protestanlık, Çin'in yerli dini olan Taoizm yanısıra Şamanlık, Doğu Ortodoks Hıristiyanlığı ve Naxi halkının Dongba dini bulunmaktadır. Hui, Uygur, Kazak, Kırgız, Ta- tar, Özbek, Tacik, Dongxiang, Salar ve Bonan halkları İslama; Tibetliler, Moğollar, Lhoba, Moinba, Tu ve Yugurlar Budizme, ve Dai, Blang ve Deang da Theravada Budizmine inanmaktadırlar. Az sayılmıyan miktarda Miao, Yao ve Yi, Katoliklik veya Protestanlık dinine bağlıdır. Bazı bağlı Han Çinlileri, Budizm, Katoliklik, Protestanlık veya Taoizme inanmaktadır.

Budizm, Çin'e M.Ö. birinci yüzyılda Hindistan'dan gelmiş ve M.S. dördüncü yüzyıldan sonra hızla yayılmıştır. Tibet Budizmi veya bazen adlandırıldığı şekilde Lamalık, özellikle Tibet ve İç Moğolistan'da bulunmaktadır. Çin'deki tanınmış Budist tapınakları Luoyang'daki Beyaz At Tapınağı, Xi'an'daki Daci'en Tapınağı; Beijing'deki Fayuan Tapınağı, Hangzhou'daki Lingyin Tapınağı ve Henan Eyaletinin Denfeng İlçesindeki Shaolin Tapınağıdır. Tibet'teki Jokhang Tapınağı, Tashilhunpo Manastırı ve Sakya Manastırı, Oinghai'deki Kumbum Manastırı, İç Moğolistan'daki Beş Pagoda Manastırı ve Beijing'deki Yonghegong, Tibet Budizminin tanınmış merkezleridir.

İslam, Çin'e ilk olarak muhtemelen yedinci yüzyılın ortalarında geldi. Tang (618-907) ve Song (960-1279) hanedanları döneminde Orta Asya üzerinden karayolu ile kuzeybatı Çin'e ve deniz yolu ile Çin'in güneydoğu limanlarına gelen Müslüman Arap ve İranlı tüccarlar, İslami inanışı da beraberlerinde getirdiler.

20 Eylül 2019 Cuma

Çin-Tayvan Yeniden Birleşmesinden 3 Madde


1. Çin'in barışçı yollarla yeniden birleşmesini gerçekleştirmek ve Çinlilerin Çinlilerle savaşmasını önlemek için elimizden gelen her türlü gayreti göstermeliyiz. Güç kullanmama sözü vermiyoruz. Ancak, bu Tayvan'daki vatandaşlarımıza değil, yabancı güçlerin Çin'in yeniden birleşmesine müdahale ve "Tayvan'ın bağımsızlığını" yaratmaya yönelik gayretlerine karşıdır. Tayvan, Hong Kong ve Macao'daki vatandaşlarımızın ve yabancı ülkelerde yaşayan vatandaşlarımızın, ilkeli tutumumuzu anladığından eminiz.

2. 21'inci yüzyılda dünyadaki ekonomik gelişme karşısında bogazların her iki yakası arasında ekonomik mübadele ve işbirliğini geliştirmek için hiç bir çabadan kaçınmamalıyız. Bu şekilde, her iki tarafda gelişen bir ekonomiden yararlanabilir ve bütün Çin ulusunun çıkarlarına hizmet etmiş olur. Siyasi anlaşmazlıkların, bu tür ekonomik iş- birliğini engellememesi gerektiği görüşündeyiz. Daha uzun bir süre, ana ülkede Tayvan yatırımlarını teşvik etmeye yönelik politikayı uygulamaya devam etmeli ve Tayvanlı Vatandaşların Yatırımlarının Korunması konusundaki Çin Halk Cumhuriyeti Kanununu yürürlüğe koymalıyız. Her koşulda Tayvanlı yatırımcıların meşru hak ve çıkarlarını gerçekçi bir şekilde korumalı ve karşılıklı anlayış ve güveni artıran Tayvan Boğazlarının her iki yakası arasındaki mübadeleleri ve temasları sürekli olarak teşvik etmeliyiz. İki taraf arasındaki doğrudan posta, hava ve denizcilik bağlantıları ve ticaretin ekonomik gelişmeleri ve çeşitli alanlardaki temasları açısından nesnel şartları oluşturmaları ve bunların her iki taraftaki insanların çıkarlarına hizmet etmeleri nedeniyle bu tür doğrudan bağların oluşturulmasının hızlandırılması için pratik önlemler alınması mutlak bir gereksinimdir. İki taraf arasın- da belirli özel konularda müzakerelerin başlatılması için gayret gösterilmelidir. Bu tür müzakereleri mütekabiliyet ve karşılıklı çıkar temeli üzerinde yapmaya ve Tayvan'lı yatırımcıların hakları ve menfaatlerinin korunması konusunda hükümet dışı anlaşmalar imzalamaya hazırız.

3. Çin'in bütün etnik gruplarının üyeleri tarafından yaratılan 5,000 yıllık eşsiz kültür, bütün Çin halkının kalplerini birbirine bağlamakta ve anavatanın barışçı yollardan yeniden birleşmesi için önemli bir temel oluşturmaktadır. Boğazların her iki tarafındaki insanlar, Su kültürün zarif geleneklerini birlikte devralmalı ve ileriye götürmelidir.

19 Eylül 2019 Perşembe

Çin'in Önemli Nehir ve Su Yolları


Yangtze (Changjiang Nehri), Çin'deki en büyük nehirdir ve kuzeydoğu Afrika'daki Nil ve Güney Amerika'daki Amazon nehirlerinden sonra ve dünyadaki en büyük üçüncü nehirdir. Yangtze Nehri'nin orta ve aşağı kesimlerinin sıcak ve nemli iklimi, bol miktardaki yağışlar ve mümbit toprakları bu bölgeyi önemli bir tarım alanı yapmaktadır. "Altın suyolu" olarak bilinen bu bölge, batı ve doğuyu birbirine bağlayan bir ulaşım yoludur ve mükemmel doğal kanallardan yararlanmaktadır. Sarı Nehir, Çin'deki ikinci büyük nehirdir. Verimli vadisinde güzel otlaklar ve zengin maden tabakaları bulunmaktadır. Tarihsel olarak Çin uygarlığının doğum yeri ve Çin ulusunun beşiği olarak bilinmektedir.

Heilong Nehri, kuzey Çin'in en büyük nehridir. Toplam uzunluğu 4,350 kilometredir ve bunun 3,101 kilometresi Çin içindedir. İnci Nehri, güney Çin'deki en büyük nehirdir ve debi hacmi açısından Yangtze'den sonra gelmektedir. İnci Nehri, Xijiang, Beijiang ve Dongjiang nehirlerinin birleşmesinden oluşmuştur. Verimli İnci Nehri Deltası, nehirler ve kanallarla örülmüştür ve önemli bir pirinç, şeker kamışı şekeri, ipek ve tatlı su balığı üretim bölgesidir.

Çin, doğal su yollarının yanısıra çeşitli insan yapımı su yollarına sahiptir. Bunların en çok bilineni kuzeyde Beijing'den güneyde Hangzhou'ya uzanan Büyük Kanal ve Yangtze su sistemini İnci Nehrinin sistemi ile birleştiren Guangxi Kanalıdır. Büyük Kanal'ın kazılmasına M.Ö. beşinci yüzyılda başlanmıştır. Büyük Kanal, güneyde Be- ijing'den başladıktan sonra Tianjin, Hebei, Shandong ve Jiangsu'dan geçerek beş büyük nehri - Haihe, Sarı, Huaihe, Yangtze ve Oiantang'ı birbirine bağladıktan sonra Zhejiang'daki Hangzhou'ya ulaşmaktadır. Toplam 1,801 kilometre uzunluğa sahip olan Büyük Kanal, dünyadaki en uzun ve en eski insan yapımı su yoludur.

18 Eylül 2019 Çarşamba

Libya Şeriatı


Sahil yolunun epey aşağısında, kıyı setinin ötesindeki karanlık kumsalda gençler gruplar halinde kilimlerin üzerine sıkışmış, meşrubat kutularını sanki içlerinde koladan daha sert bir içecek varmış edasıyla elden ele geçiriyorlardı. Alkol 30 yıl önce olduğu gibi şimdi de kolaylıkla temin edilemi- yor. Ama en azından Suudi Arabistan ya da İran gibi ülkelerle kıyaslandığında, burada yasağı delmenin cezası o kadar ağır değil.

“Suçu ilk kez işleyen biri, ertelenecek şekilde bir yıl hapis ve para cezasına çarptırılır” diye açıkladı, emekli bir hâkim olarak bu konuları derinlemesine bilen Şevki. “Şimdi en büyük sorun eroin; özellikle de öğrenciler ve gençler arasında” diye devam etti, bizzat Kaddafi tarafından 1996'da yapılan bir itirafı tekrarlayarak: “Gençlerimizi kaybettik.”

Ona Libya'da uygulanan şeriat hakkında sorular sordum. “Şeriata göre hırsızlığın cezası ellerden birinin kesilmesidir” diye yanıtladı. “Buradaki yasa böyle, ama doktorlar bunu reddediyor.” Ya bir kadının evlilik dışı hamile kalması halinde çiftin kamçılanması! Bu da standart bir ceza mı? Şevki'nin kırlaşmış yüzü ciddileşti. “Bu çok nadirdir; genelde aileler onları evlenmeye zorlar. Ama evet, bazen bu olur. Yaklaşık üç ay önce, Sebha'da böyle bir dava görüldü.”

17 Eylül 2019 Salı

Keşmir Savaşı


Keşmir için başlayan savaş, İngilizlerin Güney Asyalı Müslümanlara bir vatan yaratmak üzere Hinduların ağırlıkta olduğu Hindistan'ı bölerek Pakistan'ı kurduğu 1947 yılından beri devam ediyor. Hindu mihrace Hari Singh'in yönettiği, nüfusunun büyük çoğunluğu Müslüman bir prenslik olan Cemmu ve Keşmir, o günlerde büyük çalkantılar yaşıyordu. Mihrace ülkesi için bağımsızlık istiyor, ama bu bağımsızlığı nasıl kazanacağını bilmiyordu. Sonunda 11'inci saatte Hindistan Birliği'ne Katılma Belgesi'ni imzaladı, fakat ülkesi Pakistan'daki aşiretlere mensup savaşçılar tarafından çoktan istila edilmişti. Hindistan ve Pakistan liderlerinin her ikisi de devlet olma hayallerini desteklemek için ısrarla Keşmir'i istiyorlardı. Hindistan'ın laiklik yanlısı başbakanı Cavaharlal Nehru, Müslüman nüfusun Hindu çoğunlukla barış içinde yaşayabileceğini göstermek istiyordu; bir İslam milliyetçisi olan Muhammed Ali Cinnah ise bir başka ülke tarafından kuşatılmış olan bölgedeki Müslümanlar olmadan Pakistan'ın tamam olamayacağında ısrar ediyordu. İki ülke, bu anlaşmazlığın hemen ardından Keşmir'i bölen bir savaşa girişti. İnişleriyle çıkışlarıyla bu savaş, özünde hiç bitmedi. Bugün Keşmir'de 400.000 civarında Hindistan ve bunun yarısı kadar da Pakistan askeri bulunuyor. Güney Asya'daki bu jeopolitik oyun tahtasının öte yanında ise, kendilerini Keşmirli —ne Hintli ne de Pakistanlı— olarak tanımlayan, fakat bugün yapay bir hattın iki yanında bölünmüş olarak yaşayan insanların özlemleri yatıyor. Her iki ülkenin yerel gazetelerinde, yeni bir şiddet haberinin yer almadığı tek bir gün bile geçmiyor; kontrol hattının diğer tarafının topa tutulmasından, Pakistan tarafından desteklenen Müslüman gerillaların sınır ötesi saldırılarına ve Keşmir'in 1989'dan beri Hindistan güvenlik kuvvetlerine karşı bağımsızlık mücadelesi veren yerli Müslüman militanlarına kadar. Bu karşılıklı meydan okumalar, artık kanla dolu tek bir kazanda birbirine karışıyor.




16 Eylül 2019 Pazartesi

İsrail'in İşgalinde Filistin


İşte o an gerçekler insana batmaya başlıyor. Bu savaş artık birbirinden korkan ama birbirleriyle mücadele azimlerini sergilemekten de çekinmeyen çocukların savaşı.

Filistinli bir siyaset bilimi profesörü olan Saib Erakat, “Çocuklar aralarında kimin tutuklandığını konuşuyor” diyor. “Ergenlik çağındaki çocukların sohbet konuları kaç kere hapse düştükleri ve onları sorguya çeken İsrailliler karşısında nasıl davrandıkları.”

Çatışmaların topluma nüfuzu öyle bir derecede ki, küçücük çocuklarda bile derin izler bırakıyorlar. Bir gün en fazla yedi sekiz yaşında gösteren bir çocuğun resmini gördüm. Serseri bir kurşun bacağını sıyırmıştı ve küçücük ağzı acıyla büzülmüştü. Gazze'de tanıştığım bir kadın, dört yıl önce lastik bir mermi ile başından vurulan sekiz yaşındaki kızından bahsetmişti. Annesinin söylediğine göre çocuk o zamandan beri konuşma yeteneğini kaybetmişti.

Doğal olarak çatışmalar her iki tarafta da derin izler bırakıyor. 22 yaşında İsrailli bir teğmenle, bu bölgelerde üstlendiği askeri görevler hak- kında baş başa bir görüşme ayarlıyorum.

Gerçek kimliğinin gizli tutulmasını rica eden Myron, “Yolda bir adamı çevirip suratının ortasına bir tane çakabilirsiniz ve bu adam hiç sesini çıkarmadan karşınızda öylece dikilebilir. Yüzlerindeki nefret ifadesini okuyabilirsiniz, ama yapabilecekleri pek bir şey yoktur” diye anlatıyor. Myron konuştuğumuz birkaç saat boyunca, bir terapi seansındaymış gibi anlattıkça anlatıyor. Myron, askerlerin büyük bölümünün olay çıkmasını istemediğini, tam aksine olay çıkmasın diye dua ettiklerini ama işgal altındaki topraklarda görev yapa yapa katılaşarak aşırı sinirli olduklarını ve uzun bir müddet ortalık süt limanken, ani ve tek bir kıvılcımın çok büyük bir patlamaya neden olabildiğini anlatıyor.

15 Eylül 2019 Pazar

Kudüs Anıları


Bu kadar çok mekânın bulunduğu böylesine bir şehirde, herkes eninde sonunda kendisi için özel bir yer bulur. Sahneye çok geç çıktıkları için Kıyame Kilisesi'nde çok az ayrıcalıktan yararlanabilen Protestanlar için bu tür özel yerlerden biri, çan kulesinden Eski Şehir'in en muhteşem manzaralarından birinin görüldüğü Luthercilerin Kurtarıcı Kilisesi ya da Yafa Kapısı yakınındaki Hz. Davud Kulesi'nin hemen çaprazında, Anglikan Kilisesi tarafından 1849'da inşa edilen ve Osmanlı İmparatorluğu'ndaki ilk Protestan kilisesi olan, sade ama çekici görünümlü Hz. İsa Kilisesi'dir.

Buranın biraz ötesinde, kalın surlar içinde ve her gece saat 10'da sürgüleri sürülen ve kilitleri vurulan sağlam bir giriş kapısının ardında, şehir içinde küçük bir şehir olan Ermeni Mahallesi bulunur.

Buraları ziyarete gelen bir Yahudi için özellikle ziyaret edilmesi gereken bir yer Rivka Veyngarten'in evidir, çünkü o hâlâ burada oturuyor.

“Ordu beni 1967'de çağırdı” diye anlattı Rivka. “Yahudi Mahallesi'ne ilk ben döndüm ve doğruca bu eve geldim.”

Bu ev baştan aşağı yeniden yapılmış taş bir mahallede, Or Hahayim Caddesi 6 numarada bulunuyor. Ama 1948 yılında bu evde Rivka'nın babası olan haham Mordehay Veyngarten oturuyordu. Kendisi, o zamanlar bu mahallede yaşamlarını sürdüren 25.000 Yahudi'nin dini lideri ve Arap askerlerine mahalleyi teslim eden kişiydi.

“O ne yapabilirdi ki? Yaşayanlar sadece kadın ve küçük çocuklarla, bir erkek çocuk ordusundan ibaretti” dedi Rivka. “Bu olaydan sonra babamın kalbi çok kırıldı. Bir daha ne güldü ne de gülümsedi. Onun yanında radyoyu açamaz, hatta piyano bile çalamazdık.”

14 Eylül 2019 Cumartesi

Pakistan İşgalinden Sonra


İşgalin ikinci yıldönümü yaklaşırken, öfke çığlıkları giderek dinmeye başlamış ve Afganistan'daki 85.000 Sovyet askeri, varlığını giderek sağlamlaştırmıştı. Sovyet nüfuzunun yayılmasına karşı çıkanlar için tüm bu olup bitenler içinde şükredilecek tek bir şey vardı: Komşu Pakistan istila edilmekten kurtulabilmişti.

Tıpkı Afganistan'daki karmaşanın ilk zamanlarında- kine benzer biçimde, Pakistan'ın kısa ve sorunlarla dolu tarihinde dünya ülkelerinden gördüğü ilginin eşi- ne ender rastlanır. Bu dönemde Batı dünyası Pakistan'ın parıltılı modern başkenti İslamâbad'a kucak açtı ve kulağına, geleceğe yönelik çok cazip vaatler fısıldadı: ülkeyi kaya gibi sağlam kılmaya yetecek kadar yardım, silah ve gıda. O da olmazsa, Pakistan silahlı kuv- vetlerini sınır çatışmalarının üstesinden gelebilecek ve ülke içinde Sovyet kışkırtmasına bağlı aşiret ayaklanmalarını bastırabilecek duruma getirmek için takviye.

O dönemde Pakistan, bugün olduğu gibi askeri idare altında yönetiliyordu; başta Cumhurbaşkanı General Muhammed Ziya ül Hak vardı. Basına sansür uygulanıyor, hapishaneler yüzlerce siyasi mahkümu barındırıyordu. Eski Başbakan Zülfikâr Ali Butto'nun idam edilmesine karşı duyulan öfke ve gösteriler, kentlerde dalga dalga yayılıyordu.

Pakistan, Hindistan'ın bölünmesi sürecinde ayrı bir Müslüman ülke olarak 1947'de kuruldu. Ne var ki İslam, genişliği 1600 kilometreyi aşan Hindistan topraklarının ikiye ayırdığı ülkeyi bir arada tutmak için yeterli olmadı; ülkenin doğu parçası 24 yıl sonra koparak Bangladeş adını aldı.

Bu iki kültür, yani ağırlıklı olarak batıda Pencab, doğuda Bengal kültürleri arasındaki farklılık ortak bir inançla birleştirilemeyecek kadar çoktu.

13 Eylül 2019 Cuma

İşte Sonunda Mekke


İşte sonunda Mekke'deydik; İslamiyet'in iki yanı yalçın tepelerle çevrili, kıraç bir vadiye yayılmış en kutsal şehri. Ev sahipliğimizi yapan Dünya İslam Birliği'nin tahsis ettiği saygılı, genç bir Suudi öğrencisi olan Edib Tilmassan'ın eşliğinde arabayla haccın gereklerinden biri olarak Kâbe'nin çevresini yedi kez yürüyerek tavaf edeceğimiz Mescid-i Haram'a yöneldik. Selamet Kapısı'ndan içeri girdiğimizde, yükselen duaların uğultusu karşıladı bizi. Ve gözlerimiz büyük bir açlıkla caminin geniş avlusunun ortasında, bir insan denizinin üstünden görkemli bir şekilde yükselen Kâbe'yi aradı.

Çevremizdeki güçlü adanmışlık hissinin büyüsüne kapılmış olarak hep birlikte duaya başladık:

Allah'ım, şu mübarek Beytin, şeref, hürmet, azamet, muhabbet, yücelik ve güzelliğini artır. O'na tazim ve hürmet eden, hac ve umre yaparak onu ziyaret edenlerin de şeref, mertebe, yükseklik ve iyiliğini çoğalt. Allah'ım, sen selamsın, selamet ancak sendedir. Bizi selametle yaşat ve selamet yurdu olan cennetine koy.

Bi küpü andıran çıplak taş bir yapıya bunca saygı neden? Kâbe ne çarpıcı bir sanat eseri ne de değerli taşlarla bezenmiş bir mimarlık şaheseridir. Ve hiçbir Müslüman'a kendi yararına ya da başkalarına zarar vermek için kullanabileceği bir güç bahşetmez. Kâbe Allah'ın evidir,

Hz. İbrahim tarafından O'na ibadet için kurulmuştur. Hz. Muhammed, yaklaşık 570 yılında onun yakınında doğmuştur. Bundan kırk yıl sonra vahiy meleği Cebrail Hz. Muhammed'e görünerek ona gerçeği, Allah'ın bir ve tek olduğunu bildirmiş ve ona Kâbe'yi putlardan temizlemesini buyurmuştur. Ve Mekke'den hicretinden sekiz yıl sonra Hz. Peygamber buraya muzaffer bir şekilde, ama tevazu içinde geri dönerek putların yıkılışına tanık olmuş ve putlardan temizlenen Kâbe bir kez daha tek bir Allah için ibadete adanmıştır.

12 Eylül 2019 Perşembe

Arap - İran İlişkileri


Arapların 1500 yıllık İran uygarlığından öğrenecek dünya kadar şeyleri, ama bir o kadar da öğretecekleri vardı. İran sanatı ve bilimi, Arap iktidarı- nın sağladığı istikrar ortamında ve İslam'ın verdiği ilhamla gelişmeye devam etti; böylece yüzyıllar geçtikçe kültürler eriyip birbirleriyle kaynaştı. 10. yüzyılda, Arapça sözcüklerle zenginleşen ve Arap alfabesiyle yazılmaya başlanan yeni bir Fars dili, özgün edebiyatıyla birlikte ortaya çıktı. İran toprakları Hâfız, Sâdi ve Ömer Hayyam gibi İslam'ın büyük şair ve âlimlerinden bazılarını yetiştirdi.

Dr. Seyyid Hüseyin Nasır, Tahran Üniversitesi'nin modern kampusundaki ofisinde, “Hayyam Batı'da daha çok Rubaiyaf'ıyla ünlüdür, ama o her şeyden önce bir matematikçi ve bir gökbilimcidir” diye açıklıyor. Dr. Nasır, doktorasını Harvard'da İslam bilim tarihi üzerine yapmış.

Dr. Nasır, “Eski İran âlimlerinin sizin Batı'da dediğiniz gibi “Rönesans adamları? olması bir rastlantı değildir” diye devam ediyor. “Bildiğiniz gibi Avrupa'da, özellikle de İspanya ve Sicilya'da Ortaçağ âlimlerinin lambalarını İslam ilminin meşalesi yakmıştır.”

17. yüzyılın başında İran, özellikle İsfahan'da, İslam sanatının ve mimarisinin altın çağını yaşadı. İsfahan'ın büyük bir titizlikle korunan firuze renkli görkemli kubbeleri ve minareleri, kenti yeniden inşa etmek için büyük çaba harcayan Şah Büyük Abbas'ın anısını canlı tutuyor.

İsfahan'da Cehar Bağ, yani Dört Bağ caddesi boyunca yürümek hâlâ büyük keyif veriyor. Burada ve yakınlardaki kapalıçarşılarda bulunan yüzlerce dükkânda İran'ın en güzel ürünleri teşhir ediliyor: Çini levhalar, halılar, minyatürler, mücevherler, yazmalar ve tombaklar. Tozlu bir antikacı dükkânının raflarında ışıl ışıl parlayan bir elyazmasını karıştırdıktan sonra 12. yüzyıldan kalma pirinç bir usturlab için pazarlık ettim. Eski Yunanlıların da kullandığı bu gökbilim aracını Araplar kusursuz hale getirmişti.

11 Eylül 2019 Çarşamba

Kazakların Destansı Yolculuğu


Tavşan Yılı'nın başlarında (1951) komünistler, Timurlik yakınlarında Ali Beg'e saldırdı. Modern silahlar karşısında bozguna uğrayan Ali Beg ve adamları canlarını kurtarmak için Tibet'e kaçtı.

Atlı bir ulak Taijinar Nur'daki Kazaklara Osman Batur'un tutsak düştüğünü ve komünistlerin Ali Beg'i bozguna uğrattıklarını ilettiğinde aylardan Şubat'tı. Reisler hemen çadırları bozdular ve insanlarını engebeli Kunlun geçitlerinden geçirip Tibet üzerinden batıya döndüler. Allah'ın yardımıyla Keşmir'e ulaşabilirlerdi.

Fırtınaların estiği Kunlun'un ötesinde bile sığır ve koyunlar için ot bulmak zordu. Hayvanlar giderek zayıfladı ve çoğu telef oldu. Reislerin bana dediğine göre, çevrede şans eseri “yüzlerce ve binlerce” av hayvanı vardı. Erkekler antilop, geyik ve dağ keçisi vurdular; yenemeyenler tütsülendi ya da donduruldu. Odun bulunmayan topraklarda, yaban hayvanlarının dışkıları yakacak olarak kullanılıyordu.

“Vahşi toprakların kutsal yemeği” ise boyların kulan dediği küçük, boz renkli atlardı. Kazaklar onları at sırtında avlıyor, çok sayıda hayvanı lezzetli ve besleyici eti için öldürüyorlardı.

Destansı yolculuğun bu bölümündeki özel felaketlerin başında ise kanayan ölüm denilen dağ hastalığı geliyordu. Bu hastalık özellikle Tibet'e giden dağ geçitlerini aşarken, bedensel olarak tükenmiş Kazakların onlarcasını öldürmüş ya da güçten düşürmüştü.

Hastalığın ilk belirtileri genellikle kötü bir baş ağrısı, baş dönmesi ve mide bulantısıydı. Çoğu vakada tedavi boşunaydı; Şamanların, hastalığa yol açtığına inanılan kötü ruhları kovma çabaları da yararsızdı.

Acı veren tedavinin ardından hastalık bazen geçebiliyordu. Kurbanlar- dan biri bana, kendisini bu hastalığın elinden kurtarması için bir Şaman'a yalvardığını anlattı. Şaman keskin bir bıçak almış, adamın şakağına dayamış ve damarlardan birine bir çizik atmış.

Şaman kesikten üç fincan dolusu simsiyah, koyulaşmış kan akıtmış. Sonra bazı otlar koyup yarayı sarmış. Hasta iki gün içinde yeniden ayağa kalkmış.

10 Eylül 2019 Salı

Ürdün Yolculuğu


Her erkek, uzun siyah namlusu başlarının arkasından yukarı uzanan tüfekler taşıyor —deveciler, küçük tarlalarda çalışan köylüler ve hatta tepelerde keçi sürülerine çobanlık eden erkek çocukları. Mavera-i Ürdün, herkesin kendi kendisinin polisi olduğu bir çöl.

İşçiler hiç bir telaşa düşmeden Roma amfiteatrındaki çöpleri temizliyor. Abdullah onu, cılız nehrin kıyılarında yapılan oyunları kalabalıkların tezahüratlar arasında izlediği günlerdeki haline getirebilmeyi ummuyor. Fakat şu anda yapılacak olan şey, yıpranmış sanatsal güzelliğinin üstünü ör- ten toz toprak ve çöpün temizlenmesi.

Benzer kazı çalışmaları Amman'ın birkaç kilometre dışındaki Meşatta Sarayı'nın daha büyük kalıntılarında da yapılacak. Başka işçiler caddeleri genişletip ülkede yollar inşa ediyorlar.

Hicaz Demiryolu'nun en işlek bölümü Şam'dan güneye uzanan kesimi ve Amman bu güzergâhta bir istasyon. Ne var ki ülkenin gelişmesini sağlayacak yeterli parası yok ve çölle ezeli mücadelede başarı şansı çok az. Yüzölçümü sadece 41.500 kilometre kare; nüfusu ise göçerler hariç 400.000-500.000 dolarlık bir gelire karşın ülkenin yıllık bütçesi toplam 1.040.000 doları buluyor ve aradaki farkı Britanya kapatıyor. Bu, Araplara yönelik politikayı sürdürmek amacıyla yapılan çok sayıdaki yardımdan biri.

Misi Ürdün, civardaki bölgelerden gelen sürgünler ve firariler için de bir sığınak. Uzun bir deve yolculuğu onları Mavera-i Ürdün'e getirinceye kadar geceleyin Şam'dan ve Fransız manda yönetimi altındaki diğer şehirlerden sessizce ayrılıp, dost aşiretlerin yardımıyla çölü geçiyorlar. Bazıları pasaport çıkartıp Filistin ya da Mısır'a geçiyor, bazıları da bu çöl krallığında kalarak ülkelerine dönmek için gün sayıyor.

Burası bereketli bir memleket ve kendisi de çöl ile şehrin garip bir karışımı olan Abdullah, buranın refaha kavuşmasını sağlayabilir.

“Biz bu krallığa Mavera-i Ürdün denmesini istemiyoruz, çünkü onu Filistin, Mezopotamya ve Hicaz ile birlikte Büyük Suriye'nin sadece bir parçası sayıyoruz” dedi bir gün, çöle uygun kraliyet giysilerinin verdiği pitoresk hava içinde çadırında otururken. “Biz Araplar, saraylarımızı ve şehirlerimizi kaybettik ve atalarımızın yaptığı gibi çadırlarda yaşıyoruz. Araplar her zaman özgür olmuşlardır ve bize ait olan ülkeyi geri alabileceğimiz zamanı bekleyerek, özgür olmaya devam edeceğiz. Suriye'nin bu bölümü Arap davasına karşı sorumluluklarından hiç geri kalmadı; fırsat çıktığında da üstümüze düşeni yapmaya hazır olacağız.”

9 Eylül 2019 Pazartesi

Bağdat Haremleri


Bağdat'taki ilk günümden itibaren Doğu'nun kendini belli etmeyen cazibesini, onun kadim mekânlarına adım atanların ruhlarını tesiri altına alan o mistik büyüyü hissettim. Burada hayatın her kanunu, bizim bildiğimizden başka bir hal almışa benziyor. Biz Batılı kadınlar ile çölün kızları arasında aşılmaz bir uçurum var. Bu uçurum bizim yarattığımız bir şey değil, dinin koyduğu bir engel —bir erkeğin aynı anda dört kadın almasına izin veren bir dinin.

Bağdat'ta bir Arap haremini ziyaret edip haremdeki kadınlarla ahbaplık ettim. Gördüğüm, alelade bir tacirin ya da çöl şeyhinin bakımsız, sıradan haremi değildi. Eski bir devlet görevlisi ve Sultan 11. Abdülhamid döneminde söz sahibi olan zengin ve nüfuzlu bir kişinin şatafatlı harem dairesiydi.

Oraya ilkbaharda, bir pazar sabahı gittim. Paşa'nın mağribi tarzda yapılmış yüksek duvarlı, az pencereli ve alçak korkulukların çevrelediği düz damlı bir yapı olan heybetli evi, Bağdat'ta Bâb-ül Muazzam'ın yakınlarındaydı. Kasrın çevresindeki bahçeyi bir sürü uzun hurma ağacı süslüyordu. Sarayın yanındaki çitle çevrili alanda, ayaklarına bukağı vurulmuş safkan Arap atları vardı. Ceylan avında kullanılan, saluki denilen bir sürü çöl tazısı, ben yaklaşırken yerinden fırladı.

Yaşı ilerlemiş, ağırbaşlı biri olan Paşa, arazisini bana bizzat gezdirdi. Parlak ipeklere bürünmüş Paşa sarığı, uzun abası ve uçları yukarı kıvrık kırmızı pabuçlarıyla, modern bir müzikal güldürüde başrol oyuncusunun soyunma odasından az önce çıkmış gibiydi. Makyajı Bağdat için yeterince alışılmış olduğu halde, bence “sahnelere layık” düzeyde iyiydi. Öte yandan son derece sıcakkanlıydı ve düzgün bir Fransızca konuşuyordu. Bana sıra dışı bir av kuşu gösterdi; yalnızca üç yaşında olmasına karşın, şimdiye kadar 200 ceylan avlamış bir atmacaydı bu. Saray kapısının yakınındaki bir kafeste, Dicle kıyılarındaki bataklık ormanlarda tuzağa düşürülmüş çelimsiz, boz renkli iki aslan göze çarpıyordu. Sonunda bâb-ül haremlik'e, yani harem kapısına giden koridora girdik.

Atlar, köpekler ve aslanlar konusundaki tüm o konuşma boyunca, yaşlı Paşa'nın haremindeki gözdelerinden söz açmamak için kendimi zor tut- muştum; ama Arapların gözünde, bir erkeğe ailesindeki kadınların hatırını sormak büyük münasebetsizlik sayılır. Sorsaydım herhalde, “Garipler, yuvarlanıp gidiyorlar işte” diye cevap verirdi.

8 Eylül 2019 Pazar

Kısa Kısa İslami Bilgiler


İslamiyet'te yerleşik bir dinsel hiyerarşi olmadığı için bu tür yorumları geçersiz kılacak bir üst makam yok. İslamiyet'te ne papa ne patrik var, ne de dinden sapanları aforoz edecek bir otorite. İslam'ın yetkesi son kertede kutsal kitabına dayandığı için, imamlar cemaatlerine rehberlik edip irfan dağıtsalar da her birey Allah Kelamı'nı kendince yorumlamakta serbesttir. Bu ikilemin varlığı Kuran'ın kendisinde Âl-i İmran suresinin yedinci ayetinde bildirilir: “Kitabı sana indiren O'dur. O'nun ayetlerinden bir kısmı muhkemlerdir ki; onlar kitabın anasıdır. Diğer ayetlerse müteşâbihlerdir (yorumlanmaya açık). Şu var ki, kalplerinde bir eğrilik ve bozukluk bulu- nanlar fitne aramak, onun yorumuna öncelik tanımak için kitabın sadece müteşâbih kısmının ardına düşerler. Onun tevilini ise bir Allah bilir, bir de ilimde derinleşmiş olanlar. Bunlar “ona inandık, hepsi Rabbimiz'in katın- dandır? derler. Gönül ve akıl sahiplerinden başkası gereğince düşünemez.”

Allah dinde zorlamayı yasaklar. Hz. Muhammed'i kendi yöresindeki insanlara yeni inancını sadece vaaz etmeye yönlendirmiştir. Hele yedinci yüzyıl Mekkesi'ndeki bitmek tükenmek bilmez kabile savaşları ve yaygın inanç olan putperestliğin Kâbe'yi merkez aldığı dikkate alındığında, bu hiç de kolay bir iş değildi. İlah heykelleriyle dolu bu kutsal makam putperest ayinleri için kullanılıyordu. Hz. Muhammed ve ilk Müslümanlar, gözle görülmeyen tek bir Tanrı'ya inandıkları için alay konusu oldular, şiddetli saldırılara maruz kaldılar.

Zulüm altında geçen bir 10 yıldan sonra Hz. Muhammed ve ilk Müslümanlar, pek çok sakininin İslam'a döndüğü ve Mekke'ye yaklaşık 300 kilometre uzaklıktaki Medine'ye göç etti. Yıllar sonra, müminlerden kurulu küçük bir orduyla birlikte Mekke'ye döndü, şehri fethetti ve içindeki putları kırdıktan sonra Kâbe'yi yeniden Hz. İbrahim'in tanrısına, Allah'a adadı. O zamandan beri hacılar Kâbe'yi İslam'ın en kutsal makamı sayar. Her yıl dünyanın dört bir yanından gelen 2,5 milyon Müslüman Hz. İbrahim'in ve Hz. Muhammed'in izinden gitmek üzere Kâbe'nin gölgesinde toplanır. Kelime-i şahadet getirmek, namaz kılmak, oruç tutmak ve zekât vermekle birlikte İslamiyet'in beş şartından biri olan hacca, gücü yetenlerin hayatı boyunca en az bir kere gitmesi zorunludur.

7 Eylül 2019 Cumartesi

Side - Devlet Agorası ve Kitaplık


Devlet agorası denilen bu ikinci agoraya kuzey yönünden üç basamaklı bir kapıdan girilir. Dört tarafı, Attik-İon kaideli ve ion başlıklı sütunların oluşturdu­ğu portikler ile çevrilidir. Bu portiklerin güneybatı köşesine geç devirde biri dar diğeri geniş iki kapı açıl­mıştır. Agoranın ortasında yer alan ve büyük bir haça kaide olarak kullanıldığı sanılan, iki kademeli kaide üzerinde yer alan masif duvar kalıntısıda Bizanslılar devrinden kalmadır.

Agoranın doğu portiğinin arkasında, üç bölümden oluşan büyük bir yapı yer alır. Yapının orta bölümü hem diğerinden büyük, hemde daha süslüdür. Önün­de Agora portiğine açılan altı korint sütunundan oluşan bir geçiş kısmı vardır. Bunun karşısına denk ge­len duvarda üç, yan duvarlarda da ikişer, kemerli niş­ler yer alır. Köşelerde de yarım yuvarlak kubbeli birer niş vardır. Görülen kalıntılardan ve izlerden bunların mermer kaplama oldukları anlaşılmaktadır. Nişlerin aralarında da iki katlı aedekulalar yer alır. Her iki kanada bunların içlerinde heykeller duruyordu. Pek­ çoğu kazılar esnasında bulunmuş, Müzeye kaldırıl­mıştır. Yapının köşesindeki Nemesis heykeli ise öz­gün yerinde durmaktadır. Bu salonun güneyinde, iki sütun sırasıyla üçe ayrılmış, ikinci bölüm yer alır. Doğu tarafında üç, kuzey duvarında da üzeri kemerli dört niş vardır. Binanın güney salonunda da aynı plan gö­rülür. Bizanslılar zamanında onarılan bu kısmın tabanı geometrik mozaiklerle kaplanmıştır. İçerisinde bu­lunan heykeller nedeniyle İmparatorlar sarayı diye adlandırılan bu yapı M.S. 2. yüzyıla tarihlendirmek­tedir. Yayınlarda M binası diye geçen yapı heykellerin zenginliği ve niş sayısının fazlalığı göz önüne alındı­ğında kitaplık olarak kullanıldığı olasılığı artmaktadır.

6 Eylül 2019 Cuma

Side Tarihinden...


7. Yüzyılda Arap korsanların akınlarıyla kentin gör­kemli görünümü sarsılmaya başlamıştır. 9. ve 10. yüz­yıllarda bu akınlar sonucu Side yakılıp yıkılmıştır. Ka­zılar sırasında ortaya çıkarılan yanık ve kül tabakaları da bunu göstermektedir. Kemdeki Bizans Devri yapı­larının 9. ve 10. Yüzyıllardan daha geç bir tarihe gitmemesi de Side'nin yavaş yavaş terk edilmeye başladı­ğını göstermektedir.

Bizans İmparatoru Konstantin Porfirogennetos "De The matibus" adlı eserinde (913-959) Side'den bir Kor­san yuvası olarak söz etmektedir. Arap Coğrafya bil­gini İdris i ise 1150 yıllarnda Side'yi bir zamanlar gelişmiş ve yoğ un bir nüfusa sahip olmasına karşın ya­kılıp, yıkılarak, halkınında iki günlük mesafedeki An­talya'ya göç etmek zorunda kalınan" bir yer olarak anlatmaktadır. Side, İdrisi'nin eserinde halkı yeni Antalya'ya gittiği için 'Yanık Antalya" diye geçmektedir. Buna göre kentin 12. Yüzyılda tamamen boşalıp ha­rabeye dönüştüğü ve terk edildikten sonra oluşan bir­çok depremlede yerle bir olduğu söylenebilir.

5 Eylül 2019 Perşembe

Göcek'te yoga


Huzur Vadisi

Huzur Vadisi, gerçekten de adının çağrıştırdı­ğı her şeye sahip. Göcek 'e 12 km mesafede­ki Gökçeovacık köyünün derinliklerinde, zey­tin ve incir ağaçlarının arasında, yabancı hocalardan yoganın farklı türleri üzerine ders­ler, bakir bir doğanın ortasında masmavi bir havuz, gökkuşağı renklerine boyanmış ah­şap masa ve sandalyelerde, yeni tanıştığınız insanlarla birlikte yenilen vejetaryen yemek­ler, sadece doğal yaşamın sesinin duyulduğu yurtlarda dinlendiren geceler... Burası, yeni­lenmek, arınmak ve rehabilite olmak için birebir. Huzur Vadisi'nin, mayıstan ekime ka­dar süren, haftalık programlarına katılmak için, yoga hocasını anlayacak kadar İngilizce bilmek yeterli. Yoga dersleri dışında, Toros yaylalarında trekking, hamam ve tekne turları gibi aktiviteler de düzenleniyor. Vadi her zaman Göcek'ten 2-3 derece daha serin. Bu tarzda alternatif bir tatile karar verebilmek için, yerinde bilgi almak istiyorsanız, Huzur Vadisi'yle önceden irtibata geçmeniz tavsiye ediliyor . 
0252 644 00 08, www.huzurvadisi.com

Yoga ve Hint dansı...

26 yıldır yoga yapan ve Hindistan'ın birçok şehrindeki yoga akademilerinde, hatha yoga ve asthanga yoga eğitimi alan Şans, Gö­cek'te ve istanbul'da yoga ve Hint dansı dersleri veriyor. Deneyimli bir yoga eğitmeni olan Şans ' ın derslerinin özelliği, grupla değil, birebir yapılıyor olması.
0505 271 37 11

4 Eylül 2019 Çarşamba

Gökova'da Saklı Güzellikler


İngiliz Limanı'ndan tekneyle, 5-10 dakikalık bir mesafede, Gökova tutkunu, ünlü denizci Sadun Boro'nun, körfeze armağan ettiği denizkızı heykeli, denizin ortasında, tüm güzelliği ve narinliğiyle duruyor. Üzerinde şunlar yazılı: "Bu denizkızı, düşlerini süsleyen cennete erişebilmek için, nice engin denizler, ufuklar aştı... Kıtalar, adalar, koylar dolaştı... Ta ki Gökova'ya ulaşana kadar." İngiliz Limanı'na gitmek için, anayola 12 km mesafedeki Karacasöğüt'e gelmeden 1 km önce, Kargılı yazan tabeladan sola gitmek gerekiyor. Bir sonraki yol ayrımında ise, bu kez Kargılı levha­sından değil, sağdaki levhasız yoldan devam ediliyor. Toprak yol, 5 km sonra İngiliz Lima­nı'nda son buluyor. Burada, yaz-kış yaşayan balıkçılar ve yatçılara hizmet veren, iki restoran var. Marmaris'e doğru giden anayoldan sağa, Karacasöğüt yoluna saptıktan sonra başlayan ve Bördübet ile Marmaris-Datça asfaltına kadar devam eden, 55 km'lik toprak yolda, ciple, minibüsle ya da altı yüksek bir arabayla git­mek gerekiyor. Normal bir arabayla, yaklaşık 15-20 km hızla gidilebilecek bu yol, yine de zorlu olabilir. İngiliz Limanı'ndan aynı yolu geri dönüp tekrar sapağa gelince, Kargılı tabelasını takip edince, Bördübet yoluna girmiş oluyorsu­nuz. Kargılı, aslında daha yaygın olarak bilinen ismiyle, Löngöz Koyu . Bu noktada, güneye doğru giderek, yaklaşık 30 km yol kat etmişsiniz demektir.

Löngöz'den 10 km sonra, Yediadalar var. Sonsuzluğa uzanan, irili ufaklı yedi adayı göre­bileceğiniz bu tepede, gün batımını bekleyin. 7 km sonra, Club Amazon ve Bördübet Koyu var. 3,5 km sonra, Golden Key Bördübet­ Oteli var. Buradan itibaren, Marmaris-Datça asfaltına yaklaştınız demektir.

3 Eylül 2019 Salı

Mazı Köyü'nde Konaklama


Yukarı Mazı, zeytin ve incir ağaçlarıyla dolu. Aşağı Mazı sahil. Hurma sahilinde sadece beş pansiyon ve iki restoran var. İnce Yalı, Hurma sahiline 2 km mesafede bir başka sahil yerle­şimi. Buradaki pansiyonlar temiz ve çoğu de­nize sıfır, iskeleleri var...

Çakıllı Yalı'da gün batımı harika, buradan Kni­dos Burnu ve açık havada İstanköy görünür.

İnce Yalı Dinlenme Tesisleri


İtalyanlar burada. Kocaman bahçesi var. 
Mazı köyü, İnce Yalı, 0252 339 23 73

Taş Turizm Aile Tesisleri


Bölgedeki en kaliteli işletmelerden. 
Mazı köyü, İnce Yalı, 0252 339 20 89

Kale Pansiyon & Restaurant

Koya hakim, kayalıklar üzerinde, salaş ve te­miz. 
Aşağı Mazı köyü, 0252 339 21 64

Kaptan Pansiyon
Denize 600 metre, sahibi emekli bir kaptan.
Mazı köyü, 0252 339 20 40 


Uğur Pansiyon

Denize sıfır bir aile işletmesi. 
Mazı köyü,  0252 339 20 43

Akkaş Pansiyon

Denize 500 metre. 
Mazı köyü, 0252 339 20 95

Öztekin Pansiyon


Emekli karı koca öğretmenin temiz pansiyo­nu. 
Mazı köyü,0252 339 21 36 

Sahil Pansiyon

Denize sıfır. Güleryüzlü servis. 
Mazı köyü, 0252 339 21 31

2 Eylül 2019 Pazartesi

Bodrum'da En Güzel Mekanlar


The Cream

13000 m2'lik özel plajı olan dev bir kulüp. Kompleks 4000 kişiyi barındırabiliyor. Burası adeta küçük İstanbul. TGİ Friday's, Etiler Şamdan, Zarifi, Köşebaşı, Cream Beach, Op­tions Beach Club, Melek Boz restoranları ve daha neler neler...  0252 313 33 33

Halikarnas Disco

Ne diyebilirim ki? Bodrum'un çılgın yüzü. Üs­telik şimdi, yanlarından sarkıp dans ettikleri bir arabayla show girl'ler dans edip, Bodrum civarında dolaşarak mekan için müşteri toplu­yor. Cumhuriyet Cad. No: 178 


Zeze Sound Garden & Restaurant

Bu kadar zamandır neredeydin Zeze? Bod­rum'un kulağının pası silinecek. Zeze'de ke­yifli bir bahçe ve hamaklar, füzyon mutfak, tarot falı, mistik alışveriş yoga workshop ve her pazar 22.30'da ve 24.00'te film gösterileri var. 0252 387 70 39-96

Safran

Aslı Altan, farklı mekanı ve özenli yemekleriy­le yine sivriliyor. Kocaman bir bahçe içinde, teraslara yayılmış, tam Bodrum tipi, birbirin­den bağımsız ve ferah bembeyaz oturma grupları bulunuyor. Aslı Altan her an işinin başında . Gündüz burada denize girmek ve zaman geçirmek son derece zevkli. Denizin ortasındaki adacıkta büyük emeklerle sula­nan bir palmiye var.
Göltürkbükü, 0252 377 56 31