27 Nisan 2019 Cumartesi

Amasra Rehberi

Amasra Tatil Rehberi

amasra tatil rehberi

Yedi tepe, beş yarımada, iki koy, iki ada. Bartın üzerinden karadeniz kıyısına gelince aniden karşınıza çıkan Amasra, Fatih'in bu yöreyi ilk gördüğünde yaptığı benzetmeyi hatırlatıyor." Çeşmi Cihan" Sonra yavaşça hareket edip ağır ağır aşağıya doğru inerken, denizle barışıklığını parça parça gösterir kent. Birden sağ yanınızdaki vadide görürsünüz kömür işletmesinin hem şehre, hem de denize ve hem de tarihe düşen kara gölgesini.

Amasra'nın ilk kuruluşu M.Ö. 2000 yıllarında Esamos. M.Ö. 4.yy'da da kraliçesinin adını alır. Amastrist. Cromna'nın yanında önemli bir ticaret merkezi. Köle ve kıymetli maden ticareti yapılıyor. Denizci halk Akhalar ve torunları Kafkasları yağmalayıp, şehirlerine taşırlar. 7000 hanelik bir kent olur. Amastrist. Tarih boyunca hep önemini korur. Osmanlıların Karadeniz'deki Mekteb-i bahriyesi  (Denizcilik Okulu) burada açılır. Aynı bina şimdiler de müze. Bir kıymet bilen geldiğinde Türkiye'nin önde gelen müzelerinden birisi olmaya da aday. Çünkü tarih hala Amasra'nın bir iki metre altında yatıyor. Söylendiğine göre işte bu nedenle yarım metreden çok temel bile kazdırılmıyor Amasra'da. Müze'de iki yanda ayrı tarihler sergileniyor. Tek katlı müzenin sağ tarafı antik dönem buluntuları. Hemen hepsi bina temelleri kazılırken bulunmuş. Sol bölümünde etnografik eserler sergileniyor.

amasra müze

Birçok eseri ise üst kattaki depoda. Tabi ki yer yokluğundan. Binanın bahçesinde de bazı buluntular sergileniyor. Amasra müzesi görülmesi gereken bir müze (Çamlık Sokakta). Amasra küçük bir sahil kasabası olmaktan çıkıp turizm merkezi olmak için çaba gösteriyor. Dokusunu kavrayabilmek, kokusunu hissedebilmek için yürüyerek gezilmesi gereken yerlerden. Zaten gezilecek yerleri çok büyük bir alanı kapsamıyor. Üstelik birçok sokağa da otomobil giremiyor, daracık da ondan. Kaleye oldukça güçlü durumda olan surlar üzerindeki kapıdan giriliyor. Buradan iç kaleye geçiliyor.

Amasra Tarihi ve Kalesi

amasra kalesi

Kalede Cenovalılardan kalma haç arması görünüyor. Yazık ki yapılardan pek birşey kalmamış ve kolay korunabilecek yer dahi gecekondu alanına dönmüş. Boztepe denilen yarımada Bizans ve Ceneviz surları ile çevrili, surların bir bölümü ayakta. Bazı sur parçaları bir gecekondunun duvarı oluvermiş. Çekiciler Çarşısı ilçenin en canlı yeri. Yazın akşam saatlerinde yürüyemeyecek kadar kalabalık olabiliyor. Aklınıza gelebilecek veya gelmeyen her şey var. Hakiki el işlerinden plastik tabancaya kadar. Şile bezi giysilerden taka maketine...

Amasra Plajları

amasra plajları

Denize girmek için çevrede güzel plajlar var. Bozköy, Akkonak plajları denize girilebilecek en güzel yerlerden. Karadenizde uzun plajlı kumsallar pek görülmüyor. Burası istisnalardan biri.

23 Nisan 2019 Salı

ÇAYAĞZI REHBERİ


Çayağzı'nda yıllar önce Rumlar ve yerli Manavlar birlikte yaşarlarmış. Şimdi yalnız Selanik'ten gelen göçmenler yaşıyor. Son derece çalışkan olan köylüler toprağı arı gibi işliyorlar. Boş bir karış yer görmek hemen hemen imkansız.
En meşhur ürün balığın tabak arkadaşı kırmızı soğan. Köylüler Türkiye'de en iyi kırmızı soğanın Kapıdağ yarımadasında yetiştiğini söylüyorlar.
Bir döneme tanıklık eden eski evlerin çoğu yıpranmış ama tipik mimari özellikleri görülüyor. Yüksek tepelerden ve sokak aralarından bakınca çok güzel bir tablo görüyorsunuz. Çevrenin koyları hâlâ Rumca adları ile anılıyorlar: Draça, Büyük ve Küçük Kakıskala, Burkiki ve başkaları. Güney sahillerimizi aratmayacak güzellikte koylar sıralanıyor.
Kapıdağ yarımadasındaki 18 köy arasında örnek köy sayılan Çayağzı'nda balıkçılık, zeytincilik ve ipekböceği yetiştiriciliği de yapılıyor. Dut ve kiraz zamanı ayrı bir tad, soğanların dizilmesi ayrı bir seyir keyfi veriyor. Yeşil ve mavinin bir arada oluşu, temiz havası, el değmemiş doğası ve sıcakkanlı insanları arasında sahildeki kahve ve restoranlarda oturmanın keyfi de bir başka.
Kakıskala koylarında denize dik inen sünger kayaları ilginizi çekecektir. Sünger görünüş, kalkerli tabakaların şiddetli rüzgarın anaforuna karışan kumların kayalarda minicik delikler oluşturmasıyla ortaya çıkıyor.
Balığı lokantalarda değil de kendi yaktığınız mangalda pişirmek isterseniz önceden balıkçılara sipariş vermeniz gerekiyor. Denizin dalgasız zamanlarında kayalıklardan pavurya yakalanabilir ve müthiş bir lezzet tadılabilir. Balıkçı lokantalarına oturursanız çoban salatasını unutmayın. Sarımsak, bol maydonoz ve has zeytinyağı ile incecik doğranmış çoban salata Tekirdağ rakısı ile iyi gidiyor.

ÇAYAĞZI REHBERİ

Eski adı Şahinburgaz. olan Çayağ Köyü'ne pazar günleri dışında Bandırma'dan minibüs seferleri var. 45 dakika sürüyor. Otomobille gidenler Bursa üzerinden Bandırma'ya gek meden Erdek yoluna dönecekler. Bağfaş fabrikasını geçince T ayrımı takip edilecek,

22 Nisan 2019 Pazartesi

Fethiye Çevresi

fethiye ölüdeniz

Şaşal şişelerine koyduğu malzemeleriyle tam teşekküllü bekliyor müşterilerini. Gözlemeler esmer undan, ıspanak, peynir, maydanoz ve çeşitli otlarla yapılıyor, lezzetli ve doyurucu. Bu yaz 40 bin liradan satacağını söylüyordu. Çay ve ayran da var. Köyde mangal ve et servisi de bulunuyor. Tepelere tırmanıp sıcaktan bunalmışsanız köydeki Çavuşoğlu Motel'in havuzunda serinleyebilirsiniz. Kocaman bir yüzme havuzu var ve ücretsiz. Bunu karivizitlerine bile yazmışlar. GEZİ ekibinin sorusuna da ısrarla “Gerçekten para almıyoruz, birileri birşeyler yiyip içer nasılsa," cevabını verdiler. İsterseniz burada konaklamak da mümkün. Kayaköy'ün esintisi eksik olmuyor ve sivrisinek bulunmuyor. Eski köyün yanından çıkan bir ara yolu yürüyerek Ölüdeniz'e çıkabilirsiniz. Yol 5 km. ve çamlar arasında yürüyorsunuz.

ÖLÜDENİZ

Ölüdeniz yalnız Türkiye'de deği! dünyada do ünlü. Corpra törkvaz rengi, kıpırtısız duruşu, kumsofi ve evresinin yeşiliyle efsanedeki gemici delikanlı ve Belrekiz'n öyküsüne ne kadar da yakışıyor.
Fethiye'den Ölüdeniz'e çamlar arasından giden yol 14 km. Yokuşlu inişli yolun sonunda birden müthiş bir mavi çıkıverir karşınıza. Burası Belcekız Koyu'dur. Koyun içinden uzanan kumsalı yürüdüğünüzde ise eşsiz Ölüdeniz'i görürsünüz. Ölüdeniz büyülü gibidir, kıpırtısız durur öylece. Dibinde tek bir yosun bile yoktur, beyaz bir kumla örtülüdür. Suyun ve dibinde kumun kırdığı ışık türkuaz bir renk verir Ölüdeniz'e. Çamların gölgesi düşer ve bu etkileyici türkuazı zenginleştirir. Belcekız adı da bir efsaneye dayanıyor: Eski çağlarda buralardan geçen gemiler açıkta demirler ve içme suyu almak üzere kıyıya sandalla çıkarlarmış. Bir gün yaşlı bir kaptanın genç, yakışıklı oğlu su almak için koya çıktığında güzel mi güzel Belcekız'ı görür. Görür görmez de vurulur. Kızın yüreğine de ateş düşer. Ama delikanlı suyu alıp dönmek zorundadır. Gemi uzaklaşıp gider. Belcekız hep kıyıyı, sevgilisini kollar. Delikanlı da geminin buralardan her geçişinde su almaya gelir.

16 Nisan 2019 Salı

FETHİYE


fethiye
Eğer tüm şehirler ve denizler bir renkle anlatılsaydı, Fethiye kesinlikle Turkuaz rengi ile anlatılırdı.  Turkuaz özellikle Göktürklere özel , yeşile benzer mavi demektir ve Türk'ten türemiş, Türk çinilerinin mavisinden. İşte mavinin bu en güzel tonu gelip Fethiye'de Ölüdeniz'e oturmuş. Akşamüstü, günbatımına doğru doğa harikası Ölüdeniz'de, başka hiç bir denizde göremeyeceğiniz türkuazı yakalayacaksınız. Mavi desen mavi değil, yeşil desen yeşil değil ama hem mavi, hem yeşil. Anlatması zor. İyisi mi siz gidip kendiniz görün de vurgun yemiş gibi olun! Fethiye'ye varıp da kalacağınız yere yerleştiniz mi, önce bir çarşısını dolaşın. Fethiye tatile gidenleri sadece misafir etmiyor da Bağrıma basıp herkesi biraz Fethiyeli yapıyor. Fethiyeli olmaya bir ifirozmız yoktur herhalde...Oldukça iyi korunmuş, yapılaşmanın kontrol altında tutulduğu, daracık sokakları gölgeli, küçücük meydanları sevimli çarşıyı dolaştınız mı kendinizi artık Fethiyeli hissedeceksiniz. Yabancılığınızı unutacaksınız da yıllardır burada yaşıyormuşsunuz gibi bir duygu saracak içinizi. Akşam olunca çarşının rengi ve havası değişiverir. Lokantaların, barların zamanıdır artık. Balıklar ızgarada cızırdamaya başlamış ve ortalığı hafiften bir anason kokusu sarmaya başlamıştır. Gündüzün sıcağı da geride kalmış, akşamın serinliği egemen olmuştur. Fethiye'nin antik çağdaki adı Telmessos'du. Lykia uygarlığının Karia sınırındaki bu önemli kentinin kuruluşu efsanede şöyle anlatılıyor: Tanrı Apollon Finike kralı Agenor'un küçük kızına sevdalanır. Ama kız çok utangaçtır ve Apollon'un aşkına bir türlü karşılık vermez.
Fethiye'de oturup kalmayın, çevreyi gezin mutlaka arabanızın olması da sart değil, Yürüyerek bile Bir çok güzel yer görebilirsiniz. İsterseniz Oyuk Tepe'nin etrafınela dolaşın ve denizi tepelerden seyredir, cam kokuları arasnda. köpeğe dönüşerek kendini kıza sevdirir. Bir oğulları olur ve adını Telmessos koyarlar. Kentin adı da buradan gelir.
Perslerin tüm Lykia kentlerini ele geçirmesiyle Pers egemenliğine girer. İskender'in Persleri yenmesiyle onun, daha sonra Bergama Krallığı'nın egemenliğini yaşar. Bergama'nın çöküşüyle Lykia Federasyonu'na bağlanır. 1284'de Menteşeoğulları, 1424'de Osmanlı topraklarına katılır. Bugünkü adı 1934'de şehit pilot Fethi Bey'e izafeten verilmiştir. Antik çağda Telmessos kahinler kenti olarak ünlenmişti. 


14 Nisan 2019 Pazar

BODRUM TARİHİNİN GÜZELLİKLERİ


bodrum tarihi güzellikleri

BODRUM

Bodrum yalnızca dinlenilecek bir yer değildir. Tatile mutlaka eğlence katılır. Bodrum tatilinde gün ikiye bölünür. Gündüz masmavi bir koyda denize girilir, parlak güneşin yakıcılığına bırakılır bedenler, yani dinlenilir de geceye hazırlanılır. Gün batıp da yıldızlar gökyüzünü süslediğinde yeni bir hayatın çağrısı duyulur. Bu çağrıya kulak tıkamak mümkün değildir. Bodrum gecesinin çağrısıdır bu. Dostlukların, düşlerin, aşkların çağrısına kim karşı koyabilir? Hele bir de dolunay süslüyorsa gökyüzünü!..
Kıyı boyunda, çevre köylerde ve koylarda, beyaz badanalı evlerin kıyısına dizildiği sokaklarda, yamaçlarda lokantalar geceye hazırdır: Usta balıkçıların ağlarına, oltalarına paçayı kaptırmış balıklar buzlara yatırılmıştır: Orfozlar, renkli skaroslar, midye dolmaları, kalamarlar ve mutlaka ahtapotlar!.. Bodrum'da rakı sofrası kurulmuşsa ahtapot salatası olmazsa olmaz. Ahtapotlarından mı, pişiren ustalardan mıdır bilinmez ama öyledir.
Bodrum'da herkes kendi gönlüne göre bir yer bulur akşamı geçirecek. Balıkçı meyhanesi de vardır, pizzacı da. Fasıl geçilen yer de vardır, metal müzik de. Barlar Sokağı, Cumhuriyet Caddesi, Neyzen Tevfik Caddesi, Azmakbaşı; kısacası her yer barlarla, meyhanelerle doludur. Seçim sizin. Bodrum Kalesi'ndeki müzede bulman, bafıklardar çıkarılmış com koleksiyonu dünyaca ünlüdür.

BODRUM'DA TARİHİN ZENGİNLİĞİ

Bodrum sadece deniz ve güneş değildir, sadece renkli geceler de değildir. İnsanoğlunun Bodrum'daki macerasının 3000 yıla uzanan bir tarihi vardır. Bodrum'lu Tarihçi Herodot kentin MÖ. 1000 yıllarında Dorlar tarafından bugün kalenin bulunduğu yerde kurulduğunu yazıyor. O zaman burası adaymış.
Halikarnassos en parlak dönemini MÖ. IV. yy'da yaşamış. Burayı Karya başkenti yapan Mousolos'un 24 yıl süren yönetiminde dünyanın yedi harikasından biri sayılan ve günümüze ancak temelleri ulaşabilen muhteşem Mousoleion anıtının yapımına başlanmıştı. Onun ölümünden sonra hem karısı, hem de kızkardeşi olan Il. Artemisia anıt mezarın yapımını sürdürdü. O da tamamlayamadan ölünce sanatçılar kendi olanaklarıyla anıtı tamamladılar. 36 sütunla çevrili İyon tarzı tapınak bölümü, onun üzerinde 24 basamaklı piramit ve en üstte atlı bir araba ile Mausolos ve Artemisia'nın mermer heykellerinden oluşan 42 metrelik muhteşem bir eser ortaya çıktı. Heykeller ve bazı kabartmalar bugün British Museum'dadır. Kaçırılmamış, padişahın izniyle götürülmüştür.
Artemisia ölünce yerine İdrius, ondan sonra da Prenses Ada başa geçmiş. Küçük kardeşi tarafından tahttan indirilen Ada kente hakim olan İskender (MÖ.334) tarafından tekrar tahta çıkarılmıştır. 
İskender'den sonra bölge Lysimachos'un (MÖ. 301), sonra Ptolemaios'ların egemenliğine girmiş. MÖ. 189'da Rodos, 167'de Bergama Krallığı'na bağlanmış, MS. IV. yy'da Karia döneminde Piskoposluk Merkezi haline gelmiştir. 1274'de Menteşe Beyliği bu bölgede kurulmuş ve Kanuni Süleyman zamanında Osmanlı topraklarına katılmıştır.
Eski kent bütünüyle bugünkü yerleşimin altında kaldığı için fazla bir şey ortaya çıkarılamamıştır. Bodrum'un üst tarafından geçen karayolunun yanındaki tepede bulunan ve restore edilen tiyatro da Maussollos döneminde yapılmıştı.

8 Nisan 2019 Pazartesi

İZMİR - ÇEŞME



İzmir'in batıya doğru uzanan yarımadasında Çeşme, Urla ve Karaburun ilçeleri yer almaktadır.
İzmir Körfezi'nin doğu ucundaki Foça'nın karşısında, batı ucunda yer alan Karaburun, yarımadanın en bakir yöresidir. 106 km'lik İzmir - Karaburun yolu deniz kıyısını izleyen asfalt ama çok virajlı olduğundan birbuçuk saat kadar sürer. Yol üzerinde geçilen Urla, Çeşmealtı ve Mordoğan İzmirlilerin orta halli yazlıklarının mekanıdır. Urla'nın ilçe merkezi denizden içeridedir fakat hem İzmir Körfezi'ne hem de Sığacık Körfezi'ne sahili vardır. Urla'ya bağlı Bademler Köyü ilginç, özellikle görülmeye değer. Kooperatifleşmenin ilk örneklerini vererek kalkınmış Bademler modern evleri, okuma ve tiyatro salonu ve ülkemizin tek “Oyuncak Müzesi” ile alışageldiğiniz köylerden çok farklıdır. Karaburun kayalar üzerinde kurulmuş, ancak batısı sahil olan sarp bir. küçük ilçedir. Şeyh Bedrettin'in müridlerinden Börklüce Mustafa'nın önderliğindeki köylü ayaklanmalarının geçtiği yörelerden biri olarak bilinir. Çeşme İzmir'in en gözde sayfiye yeridir. İzmir'e dözgüm Bir oroyolla bağlı olan Cesme 'nin ara sokaklarında dolaşmayı unutmayın.
ÇEŞME
İzmir'den Çeşme'ye yapılan yeni ve güzel otoyolla ulaşılıyor (1995 Nisan sonunda henüz tümü açılmamıştı, ama yaz sezonuna yetişeceği söyleniyor). Otobüsle gitmek isteyenler İzmir Üçkuyular terminalinden Çeşme Seyahat otobüslerine binmeliler. Otomobille 45 dakikada ulaşılabiliyor. İstanbul'dan direkt otobüs var.  Muğla veya Aydın yönünden gelenler Selçuk (veya Kuşadası) Gümüldür - Seferihisar yoluyla İzmir'e uğramadan Çeşme'ye ulaşabilirler. Yer yer virajlı ama sahil boyunca ilerleyen güzel bir yol, fazla trafiği de yok. Çeşme iki bölümlü bir ilçe. Önce İlica'ya geliniyor. Ilıca yeni bir yerleşim. İzmir'in en gözde yazlık yeri. Arsa pek bulunmuyor, yazlık evlerin alınıp satıldığı pek görülmez ama satılırsa da çok pahalıdır. Yeterli otel ve lokantalar var. Yazın sıcak günlerinde bile öğleden sonra çıkan İmbat, serinliğiyle havayı rahatlatan bir rüzgardır. Akşam iyice inerken İzmir sosyetesinin gençleri sokaklarda volta atmaya, gece de gençler diskoları, büyükler meyhaneleri doldurmaya başlar. Apartmanlaşmamış yazlık evlerin bakımlı bahçelerinde sofralar kurulur. Ilıca'nın plajı uzun, güzel kumsallıdır. Sığ denizi özellikle küçük çocuklar için çok uygundur.
Ilıca'nın adı 1,5 km ilerdeki Şifne ılıcalarından geliyor. 42 derece sıcaklıktaki doğal havuz suyunun fazlası denize akıyor. Tuzlu deniz suyu dibe inip tekrar ısınıyor ve yüzeye çıkarken mineralleri de getiriyor. Şifası da buradan geliyor. Romatizmal hastalıklar, iç hastalıkları ve kadın hastalıklarına iyi gelen termalin dinlendirici özelliği de var.

6 Nisan 2019 Cumartesi

ÇANAKKALE


çanakkale

ÇANAKKALE
Çanakkale Marmara Denizi'nin bitip Ege Denizi'nin başladığı boğazın Anadolu kıyısında kurulmuş bir tarih ve tatil kenti. Hem Avrupa hem de Asya kıtasının ikisinde birden bulunan, İstanbul'dan sonraki tek ilimiz.
Deniz için Çanakkale'nin içi uygun değil, Güzelyalı tarafına gitmek
gerekiyor. Çanakkale'nin içindeki
otellerde kalırsanız dolmuşlarla da Güzelyalı'ya ulaşabilirsiniz. Doğrudan bu yöredeki otelleri de seçebilirsiniz. Her keseye uygun otel bulabilirsiniz.
Çanakkale bir tarih kentidir demiştik. Bu tarihin iki büyük noktası Homeros'un İllada Destanı'nda anlatılan Troya Savaşları ile Çanakkale Savaşları'dır. i
Troya MÖ. 3000 yılında kurulmuş ve MS. 500 yılına kadar 3500 yıl yıkılıp yeniden yapılarak hep aynı yerde varolmuştur. Dokuz kez yakılıp yıkılan kent aynı yerde tekrar kurulduğu için tarihi aydınlatma açısından buradaki kazılar çok önemli bilgiler sağlamıştır. Çanakkale - İzmir yolunun 30. km'sinden ayrılan 4 km'lik yolla ulaşılan Troya'da bugün görülen kent Vi. Troya'dır. Bir depremde yıkıldığı anlaşılan kentin yerine hemen yeniden kurulan VIl. Troya ünlü “Tahta At” hilesi ile yakılıp yıkılan Priamos'un Troya'sıdır. Akha'lıların zengin Troya'yı ele geçirmek için başlattığı bu ünlü savaş Doğu ile Batı arasındaki ilk savaştır. Homeros'un büyük destanına konu olan savaşta Karialılar, Lykyalılar, Amazonlar gibi Anadolu yarımadasında yaşayan kavimler Troya'nın yanında yer almışlardı. Akhalılar güçle alamadıkları Troya'yı Tahta At hilesi ile ele geçirdiler.
İlk kazının 1870'de yapıldığı Troya'da Priamos'dan 1873'de çıkarılan 12771 parçanın Osmanlı'nın verdiği izne göre yarı yarıya paylaşılması gerekirken Arkeolog Schliemann tarafından tümüyle yurtdışına kaçırılmasından 122 yıl sonra bugün tartışılması da ilginç bir anektod olabilir. Bu parçalardan 260'ı Moskova'dadır. Geri kalanı kayıp ilan edilmiştir.
Troya'da dolaşırken bu destansı savaşı ve acı sonunu düşünerek tarihin çok sonraki yıllarına gelebiliriz.
Bir büyük savaş da 1. Dünya Savaşı sırasında ( 1915) cereyan eden Çanakkale Savaşı'ydı. İtilaf devletlerinin donanmasının Karadeniz'e çıkmak için düzenlediği saldırıya 500 bin asker katıldı. Onbir ay süren savaşın sonunda 213 bin askerini yitiren itilaf devletlerinin saldırısına karşı koyan komutanlar arasında Kurmay Yarbay rütbesindeki Mustafa Kemal (Atatürk) de vardı. Kilometrelerce uzaktan görülebilen Zafer Anıtı Hisarlık burnunda bir tepe üzerinde ve 40 metre yüksekliktedir.


3 Nisan 2019 Çarşamba

POLONEZKÖY


POLONEZKÖY REHBERİ


İstanbul'un yamboşmaaki Polonezköyü Polonyallar kurdular. Coğu boşta ötelere görtüler de bir zamanlar dolup fason kilise İstanbul'un yanıbaşında ilginç bir köy var. Polonezköy! Yeşile boğulmuş bu yerleşime “köy” demek aslında biraz uygunsuz düşüyor ama resmi statüsü böyle. Köyü 1846'da işgale uğraması üzerine ülkesi Polonya'yı terkeden Prens Kartarinsky ve adamları kurdular. Osmanlı'nın kendisine verdiği yöreye yerleşen Polonyalılar o gün bu gündür burada oturuyorlar. Gerçi gençleri çoğunlukla yurtdışına gittiği, güzel doğası ve İstanbul'a yakınlığı dolayısı ile köyde yazlık kuran kentliler de çok arttığı için köyün Polonyalılığı biraz sulandı ama gene de ana karakterini koruyor. Çevreyi kendi anlayışlarına göre düzenleyen, kendi mimari anlayışları ile evler kuran göçmenler Padişah Abdülmecit'in tarımsal üretimlerini vergiden muaf tutmasının da etkisiyle bir daha ülkelerine dönmediler. Köyün yeşil doğası içinde yürüyüş yapmak ya da at kiralayarak dolaşmak gerçekten güzel.

Polonezköy kışın kar altında kaldığı zaman da etkileyici bir başka güzelliğe bürünür. Özellikle av meraklılarının gözde yerleri arasındadır.
Tereyağının, peynirin en iyisinin üretildiği köyde günübirlik kalınıp yemek yenebilen ya da gece konaklanabilen ev pansiyonlar bulunmaktadır. Misafirperverlikleri ile tanınan köy sakinleri sizi müşteri gibi değil gerçekten misafir gibi ağırlayacaklardır.
Özel Polonya yemekleri yapan az sayıda yer de halen mevcut. Ama yaşlılar dünyadan göçtükçe, gençler. de başka ülkelere gittikçe bu çok orijinal köyden pek bir şey kalmayacak gibi. Köyün özgün mimari özelliği, yörede ardarda yapılan yeni yapılarla şimdiden gölgede kaldı. Geleceğe ne kalacağı ise meçhul. Pansiyonlarda kalmak istemezseniz bir otel de var. Geçen yıl bir de zayıflama merkezi işlevi gören özel bir otel açıldı. Normal geceleme müşterisi almıyor.
Köyün en ünlü ürünü kiraz. Haziran ayında giderseniz iyi kiraz yeme ve satınalma fırsatınız olur.
İstanbul'un bin rengi varsa biri de işte bu ilginç köy. Özgünlüğü tamamen yitip gitmeden bir görün. Hemen bu hafta sonu gidin.

ULAŞIM

Beykoz üzerinden veya Fatih Köprüsü'nün Anadolu tarafından girişi öncesinde Beykoz çıkışından dönerek ulaşabilirsiniz. Polonezköy'e Beykoz'dan dolmuşla da ulaşılabiliyor.