BEDEVİ SELAM HÜSEYİN ve aşiret
liderinin Yunan-Ortodoks Başpiskoposu Damianos'a danışmak için geldiği Azize
Catherine Manastırı'nda, yüz yıllık dayanışma ve güven ilişkisi hâlâ sürüyor.
Manastırın üzerindeki tepede 16 yüzyıl boyunca pek çok kez yıkılıp yeniden
yapılmış Kutsal Teslis Şapeli'nde rüzgâr Alman turistleri dövüyor. Elini batıya
doğu sallıyor. “Tepelerde” diyor.
Kulübün dışında uzanan bulvarlarda
binlerce turist, ışıklandırılmış palmiyelerin altında toplanmış, mangodan
yapılmış içecekleri yudumluyor; geceyarısı olmasına rağmen gözlerinde güneş
gözlükleri var. Ortalıkta görünen yegâne Mısırlılar, içki servisi yapan ve el
ilanları dağıtanlar. Onlar, kent dışındaki kontrol noktalarından geçmelerine
olanak tanıyan çalışma iznine sahip şanslılar arasında.
Ertesi gün kumsalda gördüğüm bir manzara
rahatlıkla İbiza ve St. Tropez'de de görülebilir cinsten. Üstsüz güneşlenenler,
kocası sular sıçratarak sörf yaparken kıyıda yalnız başına oturmuş, tepeden
tırnağa kara çarşaflı kadınla göz göze gelmemek için kendilerini zorluyorlar.
El-Mestekavi'nin yardımcısı Timi,
patronunun yeni girişimini göstermek için onun arazi aracının direksiyonuna
geçiyor. Sahilde bir virajı döndüğümüzde karşımıza devasa bir kumdan kale
çıkıyor. “Dünyanın en büyüğü; diyor Timi. Bittiğinde, akvaryumu, su parkı ve
lokantalarıyla bir eğlence alanı olarak hizmet vereceğini anlatıyor.
Aslında kumdan değil de fosilleşmiş
mercan parçalarından yapılmakta olan binanın inşaatında çalışan Kahireli işçilerin
aralarından geçerek kaleye tırmanıyoruz. Tepeye ulaştığımızda, Kızıldeniz ve
hazineleri ayaklarımızın altına seriliyor: binlerce tür balık, mercan
resifleri, mangrovlar. Turizm patlamasını başlatan da işte bu enfes, kırılgan
sualtı ekosistemi ve şu anda Sina, Mısır'ın en gözde turizm mekânı olarak
Kahire ve Mısır anakarasını geride bırakmış durumda. Şarm el Şeyh'in nüfusu son
20 yılda ona katlanırken, turist sayısı da yılda 8 binden beş milyonun üzerine
çıktı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder